top of page

UYAN PRENSES

  • Yazarın fotoğrafı: Ceren  Ertem
    Ceren Ertem
  • 28 Kas 2022
  • 2 dakikada okunur

Yine bir şeyleri anlamlandırmaya mı çalışıyorum acaba? Belki bu sefer sadece yaşıyorumdur...

İpeksi, incecik bir kumaşın tenime değişini hatırlıyorum. Topuklu ayakkabılarım, yere çarparak tüm duvarlarda çığlıklar halinde dağılıyordu. Ama zarafetimi asla bozmuyordu. Saçlarım özenle yapılmış, hafif bir makyajla, olabildiğince resmi, şık ve bir o kadar özgürdüm. Bu girmek istemediğim kalıplar mıydı? Yoksa olmam gereken miydi? Tanımıyordum bu duyguyu. Ama straplez elbisenin, benim omuzlarımı daraltmasından bir rahatsızlık duymamıştım. Ama omuzlarımı daralttığını da gayet net hissedebiliyordum. Bu hikayede resmi olmam gerekiyordu. Öyle haşarı, erkek çocuğu ya da rahat biri olamazdım. Ama hala isyankardım. Resmiyet içinde sözlerimi güzel kelimelerle ifade ederek, iğneleyebiliyordum istediğim kişiyi. Genelde sessizdim. Gerekmedikçe konuşmuyordum. Gerektiğinde de susmuyordum. Bu da isyankarlığımın bana gülümsemesiydi sanırım.

İçimde bir şeyler bu durumdan gayet memnunken, bazı şeyler bu duruma çok yabancıydı. Aslında haşarı çocuklar gibi, mesela erkek çocuğu gibi özgürce takılan istediğine istediğini söyleyip kaçan üstü başı kirlenen, başına bir şey gelince ağlayan ama bundan yılmayan beni çok özlüyordum. Şu anki ben, ben değildim. Ama böyle olmam gerekiyordu. Böyle olmak hiç eğlenceli ya da mutluluk verici değildi. Yukarıdaki sözlerimi geri alıyorum. O özgür tavrımı düşündüğümde omuzlarımı daraltan elbiseden kurtulmak istiyorum.

Arada bir yerdeydim işte. İçimde bunun fırtınaları koparken ben resmi misafirleri sessizlik içinde karşılıyordum. Onlar da sanıyorlardı ki, ben çok zarif bir hanımefendiyim. Susuyor olmam, hangi yöne gideceğimi bilemememden de geliyordu aslında. Umutsuz değildim, kayıptım. Umudum ne idi diye sorarsanız... cevap veremiyorum...


Size bir şey itiraf edeyim. Hep bir prenses olmaktan çok korkmuşumdur. Ve nefret etmişimdir. Ben hep savaşçı, dövüşçü kadınımdır. Resmiyet sevmem. Kalıplardan hoşlanmam. Gündüzüm nerde, gecem nerde olsun, bilmek istemem. Düz bir hayattan asla hoşlanmam, yapmak zorunda olmaktan mesela hiç haz etmem. Ama içimde bu karakterin, ağırlaşarak bir prenses haline döndüğünü hissediyorum. Bu prenses, nazik, kibar ya da tatlı canlı bir prenses değil ama. Ağır, sakin, sözünü yeri gelince sakınmayan gerekirse savaşa gidebilecek bir prenses. Ama... öbür haşarı, asi, söz dinlemeyen, gününü nerde bitirdiğini bilmeyen (kamp ateşinde ormanda sabahlayan) bir savaşçı kadın halimi hala çok çok çok çok seviyorum...

Tüm bunlara zıt olarak, içimde bir de polyanna ile heidi yaşar benim. Olumlu, enerjik, neşeli, heyecanlı... Çıplak ayaklı, çiçekten elbisesi olup ordan oraya koşturan ben. Çocuk bir ben... Kaç dünya, kaç ben taşıyorum içimde bilmiyorum. Ama şu an olduğum şeye en yakın olan, prenses ben. Straplez elbisenin içinde ahkam kesen... Ahahaha, elbiseyle de ne ciddiye alınırım ama. (!)


İşte şimdi de gün ışığının sızıp aydınlattığı, o ipeksi yatağımdan baktığımda gördüğüm pencerenin ardındaki krallığımı izliyorum. Yapmak zorunda olduklarım var, ama yapmakta özgür olduklarım ve söylemekte çekinmediklerimle birlikte... Dediğim gibi. Umutsuz değilim, kayıbım. Savaşta değilim, refah da değil. Tam bir ara dönemde, sarayıma gelecek olan kralları ağırlamak üzere hazırlıklardayım.

_________________________________________________________________________________________


Ceren ERTEM


 
 
 

Commentaires


136e91e32f71ab6d4a5d7bd0cb1b8dfb.jpg

Yazı size gelsin

Abone olduğunuz için teşekkürler!

  • Instagram
  • Twitter
  • Pinterest
Image by Sigmund
bottom of page